27 Eylül 2010 Pazartesi
benim yüküm...
8 Mayıs 2010 Cumartesi
mor ve ötesi nerede?
25 Ocak 2010 Pazartesi
içimden gelen
21 Ocak 2010 Perşembe
sezmek
12 Ocak 2010 Salı
başka türlü
8 Ocak 2010 Cuma
kış
Şimdi ben burada kışı yaşıyorum. Karların üzerinde yürürken aklıma geliyor, birden durup sigaramı yakıyorum, caddeler boyunca yürürken sigaramdan çıkan dumanın ağzımdan çıkan buharla birleşip havaya savrulduğunu görüyorum. Yüzümü kesen soğuk için yapabileceğim bir şey yok, yapmak da istemiyorum, hissetmek hoşuma gidiyor, sadece ellerimi kesmesin istiyorum, ellerim yaşlanıyor çünkü, ellerimiz yaşlanıyor, biz daha genciz oysa. Durmuyor zaman benim için, senin için de durmadığı gibi, benim içimde durmadığı gibi. Durmuyormuş öyle romanlarda durduğu gibi. Ne zaman ne de aşk. Ne zaman hangi aşk. Aşklardan geçtikçe azaldığımı hissediyorum, merak ediyorum sen de öyle hissetmiyor musun? Açılan kapılardan sıcak vurmuyor yüzüme şimdi, ısı da idareli, her şey gibi. Oysa ki biz İstanbul'dan geliyoruz, biz idare nedir bilmiyoruz ki. Ne ısıda, ne ateşte, ne aşkta, ne acıda, ne dostlukta, ne ihanette... Şimdi ben tek başıma yürürken düşünüyorum sigara içmeyi, kimseye sormuyorum sigara içelim mi diye. Ben elimi uzatıp kimsenin elini tutamıyorum artık, ruhumun bir yanı var, öyle yıpranmış, öyle eskimiş ki, elimi uzatsam sızlar gibi. Sızlasın istemiyorum.
Soğuk yüzümü kestikçe daha çok kendime geliyorum sanki. Kapılar açılsın, yüzüme sıcak vursun bile istemiyorum aslında. Sadece daha çok yürümek istiyorum, bir cadde bitsin, sonra öteki, sonra öteki. Bitsin ve ben bir adım ötesine geçeyim. Kendi kırılganlığımızın bir adım ötesinde mi huzur, yoksa daha da mı uzak? Yıpranmış ruhu ters yüz etmek mi kolay, iyileşsin diye beklemek mi? Kendi kırılganlığımı geçsem, gelsem sana, aynı duvara çarpmaktan korkuyorum. Sesinin ruhumu, bu şehrin soğuğunun yüzümü kestiğinden daha beter keseceğini biliyorum. Ben artık bir kesiği daha göze alamıyorum. Bir türlü hangisinin hangisine bağlandığını bilemediğim yolların haritasını kafamda kurduğumda, biz bir daha o yollarda yürümeyecektik artık, ben bunu çok geç anladım. Bazı şeyleri nasıl daha olmadan hissediyorsam, bazı hisleri de ancak eyleme dönüştükten çok sonra tanıyabiliyorum. Yaşanmışlık ne kadar klişeyse şehir de o kadar klişe işte. Ama bazı klişelerin içi yerine göre dolabiliyormuş. Bu şehirde birçok şeyde bunu görüyorum. Yüzümü kesen soğuk içime girmesin diye atkımla ağzımı burnumu kapatıyorum. Soğuk ruhumu kesmesin diye unutuyorum, yürümeye devam ediyorum.
İstemek tuhaf bir duygu, kim bilir kaçıncı kez fark ediyorum. Bu mekanizma nasıl çalışıyor, ne tetikliyor ve bir an gelip nasıl duruveriyor bilmiyorum. Ben senden kaçıyorum, kendimden kaçtığımı bilmeden. Ben çok uzun zamandır kaçmayı istemek, korkuyu cesaret sanarak yaşıyorum. Yaşıyormuşum.
Gece soğuk, gece uzun, bu şehirde şimdi hep gece.