26 Haziran 2009 Cuma

karışmış kafaya iyi gelen şeyler

Arkadaşlarla u-bahn istasyonlarından birinde buluşulur, nereye gitsek diye düşünülürken ayak üstü çok lezzetli küçüklü büyüklü hamburgerler atıştırılır. Ne Cake ne Monarch paklar bizi denilir Hannibal'e gidilip tatlı tatlı kokteyller yudumlanır, kokteyl bardağının kenarına iliştirilmiş küçücük karpuz diliminin yarattığı sevinç yumağının içinde yuvarlanırken karpuzu babaların seçmesi üzerine klasik muhabbet döndürülür. Her şey tüketilir, muhabbet döner dolaşır tanıdıklara gelir. Ben bir kez daha çok şaşırırım. Artık hiç şaşırmayacağımı sandığımda hem de. Sabah Kotti'de edilir, kahvaltı Melek Bäkerei'da. En güzel yürüyüş Kreuzberg Merkezi'ne doğru yapılır, Kottbüsser Tör yazısından u-bahna kıvrılıp eve doğru yol alınır. U-bahnın ardından tren nasıl güzel gelir insana. Berlin'e trenin camından bakıp sonsuza kadar öylece gitmek isterken neler neler geçer kafadan. Sabahın altısıdır artık, uyku da kaçmıştır, dinlenecek bir şarkı düşünülür, Berlin'e, Storkower Str.'deki çiçek kokularına, güneşsiz ama aydınlık ve tabii ki serin sabaha uygun şarkıların hepsi çok hüzünlü gelir. Eve gelip yatağa kıvrılıp Sezen açılır, Son Sardunyalar dinlenir. Ne mektepli sevgililer kalmıştır, ne utangaç ve hevesli çocuklar. Kimse kırılgan ve acemi değildir artık. Ve ben durup düşünürüm yine, nerede hata yaptığımı ve nasıl olup da kırılgan ve acemi bir tek kendimin kaldığını.
Ama Berlin durmaz, düşüncelerini böler, rahatsız eder, hayatın akıp gittiğini sürekli bağırır durur kulağına. Duramazsın hayatın akışı içinde, bugün durursan yarın çok pişman olacağını bilirsin. O zaman ne kadar kaldıysa gücün, asılırsın elindekine, kendine, zihnine. Ne kaldıysa öyle bir sarılırsın ki, kaybettiklerini de yerine koyacağın zaman bile gelir. Ne dinlenecek şarkı biter, ne gidilecek yol. Öyle bir yer ve zaman gelir bir de bakarsın ki durmak dönmekten daha zor. Kendini bıraktığında bedenin yazın, çiçek kokusunun, aşkın, sabah hüznünün tadını yine alır.

Hiç yorum yok:

İzleyiciler