26 Haziran 2009 Cuma

this is a man's, a man's, a man's world*

Kadın şiddet tecavüz üçgeni içinde bir tez yazmaya karar verdikten sonra fark ettim ki bugüne kadar kadın olmam üzerine fazla da kafa yormamışım. Bazı şeylerin de üst üste gelmesi ve Berlin'de olmanın da verdiği hissiyatla cinsiyetim üzerine biraz kafa yorduğumda fark ettiğim tek şey kadınların kendileri koymadıkları kurallar doğrultusunda yüz yıllardır yaşadıkları oldu. En eğitimli olanımız, en özgür geçinenimiz bile bu kalıplardan nasibini az da olsa mutlaka almıştır diye düşünüyorum. Babalarının, abilerinin koyduğu kurallar çerçevesinde gözünü açamadan, kafa yoramadan yaşan bir sürü kadın maalesef hala var. Her yerde var, ama en iç acıtan tarafı da benim ülkemde çok var. Hayatı dayak yemekten, cinselliği tecavüzden ibaret sanan kadınlar var. İstek, arzu, tutku kavramlarını kullanan ve hayatını istediği gibi yaşayabileni cinselliği kendi istediği sürece kendi istediği şekilde yaşayan kadınlar da var elbette. Ama onların bir çoğunun da Erkeklerin dünyasında erkeklerin kurallarıyla yaşamaya zorlandığımızı en azından fark edersek, namus denen kavramı, sokağa çıkmamızı, giyinmemizi, konuşmamızı bile kalıplara sokmaya çalışan tüm kuralları onların yazdıklarını ve bizim kişiliğimizin bunlardan ibaret olmadığını, bunun bir karakter meselesi olmadığını anlarsak, en azından kendi hayatımızı yaşamak için bir şansımız olur.

Hiç yorum yok:

İzleyiciler