9 Temmuz 2009 Perşembe

bohemlik biter mi... hayata yayılmış bohemlik

Bir süredir yaşamakta olduğumuz komün ve de bohem hayatın aniden kesintiye uğramasının sınavlara, sunumlara ve pdf'lere denk gelmesi nedeniyle hissedemediğim geciken sıkıntı bu akşam kendini hissettirmeye başladı. Kısa süreli de olsa yapacak bir şeyim olmamasıyla durup düşünmeye başladım bohemlik nereye kadar gidebilir, uzatmalar ne kadar oynanabilir, ya da en güzeli bu bir hayat biçimi haline getirilip böyle de yaşanır mı?


Bohem hayat kapsamına giren eline bira şişesini alıp yürüme/oturma/konuşma -kısaca her eylemi gerçekleştirirken elinden bira şişeni eksik etmeme- gün aydınlanmadan evin yolunu tutmama, kahvaltıyı bakerei'larda veya çorbacıda etmeden uyumama uzun vadede göz altında çizgilere (daha da korkuncu uykusuzluğun da etkisiyle çöküntülere) neden olur. Elinizden düşürmediğiniz bira şişesi, hele bir de yanına patates, cips, bretzel, ne tüketirseniz artık eşlik ediyorsa göbek yapmanıza neden olur. Ha göbek yapmanızın bir başka nedeni de aa burada adana bile var, döner de Türkiye'dekinden daha güzel deyip kebapçıları uğrak yeri yapmanız olabilir. Kilo aldım, göz altlarım çöktü, e bir de yorgunum... Peki iyi tarafları nelerdi bu bohem olmanın, bu noktada onları hatırlamakta fayda var.

Bohem hayat tarzını sürdürmekte olan kişiler birbirlerini bulduklarında (veya önceden içindeki bohemi keşfedememiş kişi kendisi gibi içindeki potansiyelin farkında olmayan bohem adaylarıyla bir araya geldiğinde) gece uyumanın manasızlığını fark ederler önce. Çünkü hepsi öğrencidir bu insanların (çalışan kişiden bohem olmaz, çalışan kişinin yeterince dikkatli olmadığında uzun vadede insanlıktan bile çıktığını gördüm), sabahları alarmlarını kapatıp uyumaya devam etme şansları vardır. İçinde bulundukları ayı geçirecek kadar paraları varsa, işin mali kısmı da çözülmüş demektir. Bohem dediğin öyle giysi, ayakkabı alışverişine falan çıkmaz. Onlar gerçek dünyada, maaş alan insanların yaptıkları eylemlerdir. Bohemin alışverişten anladığı Kaisers'e, Aldi'ye gitsin, ucuz ucuz pizzasını, kolasını, şarabını alsın, evine gelip yesin içsindir. Arada bohemin de coştuğu, para harcamak istediği anlar olmaz mı olur, gider alır 3 euroluk şarabını. Gece ilerler, gece evde geçiyorsa birinci film bitmiş, ikinci üzerinde düşünülmektedir. Hava güzelse çıkıp yürüyüş de yapılabilir tabii ki. Dışarıda bir yerlerde ilerliyorsa gece, tekila shot zamanı gelmiş olabilir. Sabah olduğunda (ki Berlin'de zor bir şey değil, 3-4 gibi aydınlanır gökyüzü) herkes mutludur, bir de uykulu ve aç. Kafalar tren camlarına dayanmış dışarısı seyrediliyor da olabilir, herkes kendini bulduğu yatağa (veya koltuğa) atmış uyukluyor da. Küçük şeylere bağlanmıştır mutluluk, önceden belirlenmemiş süreler boyunca. Gerçek hayata en benzemeyen yönü de budur işte, mutluluk büyük beklentilere bağlanmış gerçekçi olmayan bir kavram değildir. Akşam film izlemektir, ödevini bitirip dışarı çıkmaktır, marketten pizza alıp eve gelip dizi izlemektir, arkadaşlarınla sabahlamaktır. Zamanı sınırlamak da yoktur, şu saate kadar demezsiniz, nereye kadar giderse, ne kadar sürerse.


Benim gibi küçük şeylerle mutlu olmaya alışmamışsanız önce tuhaf gelir, kendimi mi kandırıyorum, vakit mi öldürüyorum, ne yapıyorum ben diyebilirsiniz. Ama er ya da geç fark ediyorsunuz, gün ağarmadan eve girmemeyi bıraksam da, akşama arkadaşlarımla izleyeceğim filmle mutlu olmaya devam edebilirim. Uzun geceleri, tekila shotları bünye artık kaldırmayacak duruma da gelse, kulaklıklarımı takıp sevdiğim bir şarkıyı dinlemek keyiflendirebilir beni. Büyük beklentilere girmeden yaşayabilir hayatımı, kendimi daha fazla kanırtmadan hayatın tadını çıkarmayı öğrenebilirim. İnanıyorum ki insan bunu ne kadar yapabilirse, hayatta o denli mutlu olabilir. Elde edemediklerinin kendisini üzmesine ne kadar az izin verirse, onları ne kadar çabuk geçmişte bırakırsa, elde edebileceklerinin ne kadar çok olduğunu görüp, geleceğinden keyif duymaya başlayabilir.


Yakın bir zamanda Berlin'den geçen/geçecek olan bohemlerin anısına... Bir Alman'dan duyduğuma göre de zaten kimse kalmıyormuş Berlin'de. Herkes gelip, aşık olup, kalmak istiyor, ama geçip gidiyormuş.



1 yorum:

DanceOfEternity dedi ki...

şapkalarımız, şaraplarımız, bir de süper (veya çok boktan) bir filmimiz olduğu sürece..

once bohemian, always bohemian!

İzleyiciler