24 Temmuz 2009 Cuma

içimden şehirler geçiyor

Dolaşıp duruyorum hep bir şehri bırakmanın verdiği hüznün etrafında günlerdir. Hayatta insan neler bırakmıyor ki aslında... Memleket dediğin şehri bırakıyorsun yeri geliyor. Anne, baba, kardeş geride kalıyor. Dostlarını bırakıyorsun, seslerini duymadan aylar geçirmeyi, olanı biteni, canını acıtanı veya seni heyecanlandıranı, sevindireni gözlerinin içine bakmadan, maillerle ya da msn pencerelerinden anlatmayı göze alıyorsun. Tutkuyla bağlandığın sevgilileri, öncesi hiç olmamış gibi yaşadığın, olmadığında ne yapacağını bilemediğin aşkları terk ediyorsun. Hayat bırakmak üzerine kurulu biraz da. Bırakmak ve tutmak hayatın en gerçek temel zıtlıklarından biri. Kaybetmek ve kavuşmak gibi. Çünkü insan kendini özgür bıraktığında çoğu şeyin yeri doluyor, yeri doldurulamayacak olanlar zaten baştan belli.
Ama yine de... Schlesisches Tor'a gitsem Bumin'i de alıp, binaların üzerini örten grafitilerin fotoğrafını çeksem. Fernsehturm'a çıksam Berlin'e tepeden baksam. Simirna'nın fotoğrafını çeksem gidip, bloguma koysam, dizigünlükleri de görse fiks mekanımızı, ben oradan ne zaman bahsetsem kafasında canlandırsa. Tiergarten'a gitsek grill yapsak. Bisikletlerimizi alsak Potsdam'a gitsek, Wansee'ye gitsek. Perşembe akşamı olsa Cake'e gitsek, biraların arasında tekila shotları yuvarlayıp sabaha kadar dans etsek. Cuma akşamı gelse giysek bikinilerimizi, mayolarımızı, Badeschiff'e gitsek, gece olsa, müzik başlasa, içkilerimizi alsak ve hala havuzda yüzüyor olsak, sabaha kadar yüzsek, içsek, spree'nin hem içinde olan hem de olmayan o yerden Warschauer Strasse'ye baksak. Cumartesi günü güneşli olsa, şu şehirde bir gün de yağmur yağmadan geçse, evimin yakınındaki kocaman parka gitsem, uzansam kitap okusam güneşin altında. Her perşembe akşamı gidip bir müze görsem. İstediğim anda arasam birilerini, hadi Kreuzberg'e desem, saatlerce sadece muhabbet etsek, çekirdek çıtlasak. Odama aldığım mumları çöpe atmak zorunda olmasam. İstediğim zaman döneceğimi, istediğim gibi olacağını bilsem. Döndüğümde ne bulacağımı bilsem. İçimdeki şu his, şu an İstanbul'da olmam gerekiyor diyen ses susmasa ve yaptığımdan hiç kuşku duymasam. Bu kez olması gerektiği gibi olsa.
Tek yapmaya çalıştığım geçmek kendi üzerimden, sevmediğim yerleri düzelterek, bu kez hiç acele etmeden*. Şiirler yardım ediyor bana kafamdan geçenleri toparlayabilmem için, ondandır bu cümleyi böyle kurmam, bu kadar güzel ifade etmem.
Bitmiyor, bitmez... Bu kadarla kalmaz bu.

1 yorum:

dizi günlükleri / Bilir Kişi Raporu dedi ki...

Fiks mekanınızı gördüm, içini çekmemişsin ama o da yeter:) Neden burda öyle bir fiks makan yaratamıyoruz? Benim Edirne'de (!) çalışmamdan dolayı mı ya da takımla hiçbir yere gitmek istememle mi ilgili acaba :S Bir Barney Stinson bile olamadım "Suit Up" deyip, Shame on me! :(

İzleyiciler