4 Temmuz 2009 Cumartesi

Sex and The City ve hayal kırıklığı



Berlin'e gelmemden hemen birkaç gün sonra heyecanla izlemeye başladığımız ve sezonları sırasında karakterlerin tutarlılığı ve espri anlayışı (bir de tabii işlenen oldukça evrensel konular, sorunlar, durumlar -been there done him situation) sayesinde bağlanıp hastası olduğumuz Sex and The City'nin finalini de filmini izleyerek yapalım dedik, yapmaz olaydık. Her zamanki gibi elimizde şarap kadehlerimizle karşısına geçip izlemeye başladık. İlk falsolu hareket dünyanın en öküz evlenme planlarından biriyle geldi. Evet evlenme teklifi değil, evlenme planı yapıldı. Carrie'nin en büyük takıntısının pırlanta değil "a big closet" olması hala karakterle tutarlıydı, ancak düğün salonunda terk edildikten aylar sonra birden bir aydınlanma yaşamışçasına Big'i ben korkuttum, büyük bir düğün yapmak istedim ve onu korkuttum, kaçırdım moduna girmesi tutarlılıktan çok uzaktı, saçmasapandı. Bizim tanıyıp sevdiğimiz Carrie Bradshaw zekiydi, özgürlüğüne düşkündü. Evlenecekse ancak Big kadar aşık olduğu bir adamla evlenirdi, ama (muhteşem)gelinliğinin içinde kafasında kuşuyla kaldıktan sonra kendini suçlayıp adamı geri almaya hazır olduğunu ilan etmezdi. Bu bağlamda Samantha ve Miranda'ya diyecek sözüm yok. Film Carrie Bradshaw'un filmi (dizide hiç hissetmediğimiz kadar tek karakter üzerinden gidiyor ve bu da filmin sıkıcılığını katlayan faktörlerden), arkadaşları da yandan yavaştan devam eden hayatlarında ufak tefek olaylar yaşayıp arada sahnede belirip kayboluyor. Miranda (ki kendisi zekası ve sahip olduğu "sense of humour" nedeniyle Carrie'den sonra en sevdiğim karakterdi -elbette dizide-) bile Big'in düğünden kaçmasına katkıda bulunduğunu düşünecek kadar naif davranıp Big'le arasında geçen kısacık ve (bence Big'in kaçmasında hiç rolü olmayan) konuşmayı Carrie'ye en uygun zamanda anlatabilmek için aylarca bekliyor ve sonunda Carrie kendisine evliliğimi sen mahvettin tadında laflar ve bakışlar atıp gittiğinde de kendin gerçekten suçlu hissediyor. Tutarlılığından ödün vermeyen karakterler Charlotte ve bir bakıma Samantha oldu. Charlotte başından beri istediği şeylerin peşindeydi, kararları zaman zaman değişse de zeka seviyesinin değiştiğinden şüpheye düşmedik. Samantha her zamanki gibi en çok kendini sevdi, kendinden bekleneni yaptı. Küçük ve renkli bir ayrıntı olarak -ve tabii Carrie'ye ayna tutması, yol göstermesi için- filme katılan asistan kız da hoşuma gidebilirdi, evlilik takıntısı olmasaydı ve sanki bunun böyle olması gerekiyormuş gibi aşık olduğu eski sevgilisi tarafından kıymeti anlaşılıp apar topar nikaha koşmasaydı.
Kısacası bir zamanların akıllı, özgür, bağımsız kadınları evliliğe at koşturur olmuş. Ne evliliğe at koşturmak ne de nikah peşinde koşmak yanlış bence. İnsan bunları başından beri istiyor olabilir veya hayatının bir döneminde istemeye başlayabilir. Ancak bu kadınlar sürdürdükleri sıra dışı hayatlarla ve bu hayatlara gerçekten inanmalarıyla sevdiğimiz kadınlar değil miydi? Bizi etkileyen onların gücü, zekası, bağımsız duruşu değil miydi? Filmin beni kızdıran yönü zeki ve bağımsız Carrie'nin evlenmek uğruna karşısındaki adamın hatalarını görmeyen salak bir kadın gibi resmedilmesi. Adamın yaptığı bariz yanlışa rağmen olayın bir noktadan sonra Carrie'nin hatasına dönüşmesi.
Bu filmin özeti şudur:
1.Hatayı her zaman kadınlar yapar (bkz. nikahtan kaçıran gelin Carrie Bradshaw).
2.Hatayı doğrudan kadınların yapmadığı ender durumlarda da erkeklerin yaptığı hatanın tetikleyicisi kadın olmuştur, bu da kadını dolaylı olarak suçlu kılar. (bkz. ettiği birkaç lafla adamı nikahtan soğutan Miranda)
3.İstediğiniz kadar zeki geçinin, hepiniz erkeklere kul köle olursunuz, hele bir yaşınız ilerlesin, adamı kaçırmamak için her türlü hatayı görmezden gelir, dibinden ayrılmazsınız. Gençlikte verilen bağımsız pozlar, duramam giderimler, aşk kadınıyım ama aklım da başımdalar geçmişte kalmıştır, devir kocanın peşinden koşma devridir. Akıllı olun!
Filmde giyilen kıyafetlere, ayakkabılara (hepsine olmasa da) hasta bir insan olmama rağmen, asistan kızın ilk Louis Vuitton çantasına sahip olduğu andaki heyecanını, sevincini ben hiçbir zaman anlayamam.
Internet ortamlarında biraz bakınarak edindiğim kanı şudur ki Türk kadınları bu filmi sevmiş, anlayan beri gelsin, bana da anlatsın.

Hiç yorum yok:

İzleyiciler